Tarihçi Murat Bardakçı, Bafa Gölü'nde yıllardan bu yana yaşanan kirlilik ve TBMM Dilekçe Komisyonu'ndan milletvekilleri, Aydın ve Muğla valileri ile milletvekilleri, belediye başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen inceleme çalışmasına dikkat çekti. Habertürk Gazetesi'nde yayınlanan köşe yazısında Bafa Gölü'nün geçmişine değinen Bardakçı, “Vaktiyle etrafında yüzlerce çeşit bitki bulunan ve başta flamingolar olmak üzere cins cins kuşa ev sahipliği eden Bafa Gölü’nden bahsediyorum... Basında senelerden buyana aralıklarla yaralan ama son günlerde gittikçe yoğunlaşan haberlere göre, Bafa Gölü’nde kirlilik ve suda çekilme arttıkça arttı ve Meclis’in Dilekçe Komisyonu geçenlerde üç gün boyunca göl ve çevresini inceledi. Komisyonun incelemesinden sonra yapılan açıklamada gölden pis kokuların yükseldiği, köpüklenmelerin başladığı, sineklerin sağlığı tehdit ettikleri ve bunlara tarım ilâçları ile hayvan atıklarının sebep olduğu söyleniyordu. Göle gitmesi gereken sular pamuk tarlalarına akıtılıyor, bölgedeki zeytinyağı fabrikalarının atıkları Büyük Menderes Nehri vasıtası ile göle karışıyor, çevredeki yerleşim yerlerinin çöp alanları olmadığı için de yağmur suları çöpleri Bafa’ya taşıyordu. Bütün bu ve daha başka sebepler ve üstüne üstlük yaşanan kuraklık sebebi ile göl ölmek üzere idi ve devletin tedbir alması gerekiyordu... Ama, Bafa Gölü’nü bu hâle bizzat devlet getirmiş, “solculuk” adına çevrenin canına okumuştu...” dedi.

Milas’ta Kadına Yönelik Şiddete Karşı Farkındalık Etkinliği Milas’ta Kadına Yönelik Şiddete Karşı Farkındalık Etkinliği

Yaşı altmışın üzerinde olan vatandaşların hatırlayacağını dile getiren Bardakçı, “Türkiye’de 1978’de de bir “Bafa Gölü” tartışması vardı...Göldeki dalyanlar birkaç aileye aitti, bu aileler ile köylüler arasında 1960’lardan itibaren zaman zaman hadiseler yaşanıyordu. Göl, o senelerin CHP’sine hâkim olan “solculuk, kamulaştırma demektir” zihniyetine kurban edilmiş, kamulaştırılması konusu uzun müddet tartışılmış, bu tartışmalar basında da yeralmış ve Bülent Ecevit’in 1978’de yaşanan meşhur “Güneş Motel” rezaletinin ardından kurduğu koalisyon hükümeti 16 Haziran’da Bafa Gölü’ne el koymuştu! Tarihe yokluklar ve kuyruklarla geçen o hükümetin Köyişleri ve Kooperatifler Bakanı Ali Topuz, kararın Resmî Gazete’de yayınlanmasından sonra bir basın toplantısı düzenleyip Bafa’nın “sömürünün ve halk yararına çalışmayan çarpık düzenin bir parçası olduğunu” söyleyecek; sonra, artık kamunun malı hâline gelen gölde “Demokratik halk kooperatifçiliğinin başlayacağını” müjdeleyecek ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Deniz Baykal da kamulaştırmayı her platformda müdafaa edecekti. “Kamulaştırma” ve “kooperatifçilik” o zamanların CHP’sinin pek moda olan romantik solcu hayallerinden idi; bu moda uğruna bir hayli kooperatif kurulmuş ama zamanla hepsi gümbür gümbür batmıştı!” dedi.

Gölün sahiplerinden Halil Özbaş’ın, Sultan Vahideddin’in torunu Hümeyra "Hanımsultan" ile evli olduğunu ifade eden Bardakçı, “Hümeyra Özbaş ile Bülent Ecevit arasında evlilikler yolu ile gelen ama üvey bir hısımlık vardı. Zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün hanımı Emel Korutürk de Hümeyra hanımsultan ile yine evlilikler yoluyla ve uzaktan hısım oluyordu... Bana, rahmetli Hümeyra Hanım anlatmıştı: Kamulaştırma kararnamesinin hazırlanıp Çankaya Köşkü’ne gönderilmesinden hemen sonra “belki bir işe yarar” diyerek Emel Korutürk’ü aramış; “Aman hanımefendiciğim, Fahri Beyefendi kararnameyi imzaladığı takdirde göl vallahi kurur…” diye uyarmış ama Emel Korutürk “O mesele öyle değilmiş şekerim, Bafa Gölü’ne meğerse mafya hâkim olmuş! Bakanlar gelip anlattılar, Fahri Bey de biraz önce imzaladı” cevabını vermiş. Hanımsultan “Ayol, size ‘mafya’ diye tanıttıkları adam benim kocam! Halil’i tanımıyor musun? Mafya ile ne alâkası var?” demiş, bu defa Emel Hanım şaşırmış ama iş işten çoktan geçmişmiş!” diye konuştu.

Bardakçı’nın ifadelerinin devamı şöyle: “Ali Topuz, Bafa Gölü’ne el konmasından sonra gölün çevresinde artık kardeşliğin, barışın ve huzurun hâkim olacağını müjdelemişti ama Bafa’ya sadece kokuşmuşluk geldi! Tansu Çiller Hükümeti 8 Temmuz 1994’te Bafa’yı “Tabiat Parkı” ilân etti fakat ne çare! Çevre felâketi, artık maddî zarar getiriyordu. Kanallarla ilgilenecek kimse kalmadığı için gölün su seviyesi düştü, tuz oranı arttı ve balıklar ölmeye başladılar. İhraç edilen ve köylülerin gelir kaynaklarından olan yılan balığının nesli tükendi, bir zamanlar ışığa tutulduğunda arka tarafı görünecek kadar kaliteli olan balık yumurtaları hayâl oldu, sahil balçığa döndü, kuşlar da mekânı terkettiler. Kararnamede imzası olan bakanlardan bazıları ise ortalıkta senelerce “deneyimli siyasetçi” ve “demokrasi savunucusu” diye dolaştılar, bazıları yolsuzluk, vesaireden yıllarca hapis yattı, biri de şu anda bir gazete ile meşgul... Romantik sosyalizm sosuna bulanmış ucuz bir ideoloji “politika” zannedilirse, netice işte böyle olur!