Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Muğla’nın Bodrum ilçesinde düzenlenen İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olacağı açıklamalarına işaret ederek, “Ben düşünüyordum ki, ‘Bunu yaparak Türkiye’nin gerçek sorunlarının önüne geçip güvenlik kaygısına gündemi çekmek istiyorlar.’ Düşünüyordum ki, ‘Anketlerde Türkiye’nin en büyük sorunu nedir sorusunda, ilk dört cevap yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon… Toplamı yüzde 70-80’i geçiyor. Güvenlik yüzde 4’lere düşmüş. Oysa güvenliğin yüzde 80’lere çıktığı 15 Temmuz’da Tayyip Bey’e destek yüzde 75’lere çıkmıştı. Bugün güvenlik kaygısı düşünce, gerçek sorunlara bakınca kimse, ‘Ne yapalım, açız ama onun arkasında toplanmalıyız’ demiyor. Ben sadece bu anketlerdeki durumunu toparlayacak sanıyordum, meğerse hepimizden para toparlayacakmış” dedi.
“BU TOPLANTILARLA TÜRKİYE’YE YEDİ BÖLGEDEN SESİMİZİ DUYURACAĞIZ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Muğla’da katıldığı İl Başkanları toplantısında, “81 il başkanımız bugün üçüncü günü olan bir kampta, iktidar hazırlık toplantısında. İl başkanları toplantılarını düzenli aralıklarla yapıyoruz. Genelde Ankara’da yapıyoruz. İstanbul’dan sonra bugün Muğla’da ve önümüzdeki dönemlerde farklı illerimizde, farklı coğrafyalarda, farklı bölgelerde, yedi bölgede toplantılarımızı gerçekleştireceğiz. Türkiye’ye, Türkiye’nin dört bir yanından, yedi bölgesinden sesimizi duyuracağız. Bundan iki gün önce Çanakkale’deydim, büyükşehir olmayan il belediye başkanlarımızın toplantısındaydım. O toplantının açılış konuşmasında ifade ettim. Bir zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi’ni kıyılara sıkışmakla, sahil şeridinin partisi olmakla, Sivas’ın doğusuna geçememekle suçlayanlar kendilerine övünç dolu bir coğrafi alan tanımlıyorlardı. Cumhuriyet Halk Partisi, yedi bölgede il belediye başkanı olan tek parti. İçinde Muğla’nın da bulunduğu, Balıkesir’in de üç ilçesinin bulunduğu, tümüyle sekiz, Balıkesir dahil dokuz ilde il belediye başkanlıkları ve büyükşehir belediye başkanlıkları sadece Cumhuriyet Halk Partisi’ne aittir. Sırf böyle olunca tek başına başka hiçbir partinin Türkiye’nin yedi bölgede belediye başkanlığı yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi sahillerin, kıyıların değil yedi bölgenin, 81 ilin, 973 ilçenin birinci partisidir. Bu seçimlerde 413 belediyemizle seçim sonrasında, şu anda 413 belediyemizle Türkiye’ye hizmet ediyoruz. Kimi yerde bütün belediye meclis üyelerinin bizde olduğu, kimi yerde tüm ilçelerin ya da bir, iki eksiği ile coğrafyanın yüzde 95’ine Muğla gibi hizmet ettiğimiz, çok önemli bir 31 Mart seçim başarısından hep birlikte çıktık.”
“KURULTAYA BELKİ İKİYE BÖLÜNMÜŞ GİRDİK AMA HEP BİRLİKTE ÇIKTIK”
“Tabii bu bir süreç. 11 ay önce hep birlikte kurultayımızı yaptık. 11 ay önce 5 Kasım kurultayından çıkınca, sabaha karşı 04.00’te bitmişti. 81 il başkanımızla sabah 09.00’da kahvaltılı toplantı gerçekleştirdik. O toplantıda parti içindeki yarışın demokratik şekilde sonuçlandığını, bundan sonra hep birlikte önümüze bakacağımızı, kurultay sürecinin öncesinde bizimle birlikte olmuş il başkanı ile karşımızda olmuş il başkanın hiçbir farkının olmadığını, hatta o günlerde şimdiki Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız İl Başkanımızdı, Ferdi Zeyrek’e ne kadar yakınsam, kurultayda karşımızda pozisyon almış her il başkanına en az o kadar yakın olacağımı ifade etmiştim. Bu yaklaşımımı alkışlarınızla desteklediniz. Biz, belki ortadan ikiye bölünmüş şekilde o kurultaya girdik. Ama sabah kahvaltısından hep birlikte çıktık. O günden bugüne kadar ne bizden size, ne sizden bize bu konuya halel getirecek, bu konuyu beklentilerin dışında farklı şekilde ifade edebileceğimiz olay olmadı. Ben hem il başkanlarımdan, hem ilçe başkanlarımdan, örgütümden razıyım. Ve o günden bugüne bir şeyi görüyorum. Bir parti iktidar olacaksa önce örgütü inanacak. Örgüt inanacaksa ilçede ilçe başkanı, ilde il başkanı inanacak ve onun tutumu iktidara uygun olacak.”
“ERDOĞAN ‘VARIM’ DEMİYORSA ERKEN SEÇİM YAPAMAYACAK DEMEKTİR”
“Ben karşımda yarın olursa yarın, mümkünse hemen yarın karar alınsın, 60 gün sonra dünden razıyız, bugünden hazırız iktidar olmaya ve bir seçime. Ama gelecek senenin kasım ayını ortaya koyduk. Erdoğan’a eğer bir gün ‘Erken seçim yapalım, gelin destek verin, hep birlikte seçimleri öne alalım, ben de aday olayım’ diyeceksen, onun son tarihi gelecek sene kasımdır dedik. Yani tartışmalı beş yıllık görev süresinin 2,5’inci yılı, tam ortasında. ‘Eğer kendisine güveniyorsa, 2,5 yıl bizden, 2,5 ondan, tam ortasında millet buna bir daha karar versin’ dedik. O konuda hiçbir şey duymuyoruz. O konuda sürekli beş yıllık seçimsiz dönem söylemleri duyuyoruz ki zaten 1,5 yılı geçti. Diyecekse ‘3,5 yıllık’ demesi lazım. O konuda şu beklentiyi görüyoruz; ‘CHP aday tartışmalarına girsin’. Örneğin Erdoğan seneye kasımda erken seçime ‘Varım’ demiyorsa, ondan sonra bir daha erken seçim yapamayacak demektir. YSK’nın kararına göre bile eğer ikinci dönemi, eğer bu dönemde 360 kişi oy vermeyecekse seçim öne alınamayacak ve aday olamayacak demektir. O zaman madem ki erken seçimden kaçıyor, bir adaya ihtiyacı var demektir. Millet CHP’nin pek çok adayı olabileceğini, ön plandaki başarılı büyükşehir belediye başkanları başta olmak üzere birçok ifadeler kullanılıyor. Ekrem Başkanımızla, Mansur Başkanımızla övünç duyuyoruz ama ikisinin de ortak ifadesi şu… Bu bir tuzak. Bizi erkenden aday tartışmasına çekmek, Türkiye’nin gündemini örtmek ve kendi içlerindeki çatlakları, çaresizlikleri gizlemek istiyorlar. Bizim aday sorunumuz yok. Günü gelince sadece genel başkan değil, sadece PM değil, sadece milletvekili grubu değil, bütün üyelerimizle, belki onu da aşan şekilde hep birlikte oturur adayın kim olacağına karar veririz. En doğru adayı belirleriz, Türkiye’yi içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtarırız. Bu konuda kendimize de birbirimize de güveniyoruz.”
“ADAYIMIZI SORANLARA, ‘SİZİN ADAYINIZ KİM?’ DİYE SORUN”
“AKP’nin adayı kim? Erdoğan kaçıyorsa, gelecek sene ekimde, kasımda gelip bizimle, bizim belirleyeceğimiz ve seçimi kazanacak, arkasında hep beraber duracağımız adayımızın karşısına geçemiyorsa, yani ‘Ben hazırım, iddialıyım, varım, hadi bakalım CHP’ diyemiyorsa, ona bir aday lazım. Kimi yapacak? Damadı mı yapacak? Böyle bir beklenti var. Öyle konuşuluyordu eskiden. Peki Ali Yerlikaya olmaz mı? Süleyman Soylu ile Ali Yerlikaya arasındaki çelişkiler, birbirinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmelerinden mi korkuyor? O zaman bir başka aday mı mümkün? Kimi söyleyecekler? Bir bunu duysun Türkiye bakalım. Bugüne kadar bütün televizyonlar konuşuyor; ‘CHP’nin adayı kim?’ CHP’nin adayı aslan gibi bir CHP’li. Peki AKP’nin adayı kim? Madem ki erken seçimden kaçıyorsunuz, AKP kimi çıkaracak karşımıza? 22 yıllık, o zaman için 24 yıllık enkazın altına kimi sokup Türkiye’ye yaşattıkları zorlukların sorumluluğunu kime yükleyip bizimle yarışacaklar. Biz onu merak ediyoruz. Değerli gazetecilere, değerli siyaset insanlarına CHP’nin adayını bulmak kolay. Moral ve motivasyon yüksek. Seçimde birinci partiyiz. Birazdan kapalı oturumda detaylarını konuşacağız. Anketlerde birinci partiyiz. Böyle partinin aday sorunu olmaz. Ama uzun süreli iktidardan sonra milletin gözünden, gönlünden düşmüş, son yerel seçimlerde ikinci sıraya düşmüş, Türkiye’nin önemli büyükşehirlerinin, çok önemli büyükşehirlerinin herhangi birini CHP’den alamamış ama pek çoğunu CHP’ye vermiş, 21 il belediyesini, 413 toplam belediyeyi CHP’nin aldığı seçimin mağlubuna aday bulmak biraz daha zor olacak arkadaşlar. O yüzden ilinizde adayınız kim diye soran olursa, ‘Aday belli olana kadar hepimiz adayız. Hepimiz aday gibi çalışıyoruz. Bir CHP’li aday olacak ve seçimleri birinci parti olarak kazanacağız, Cumhurbaşkanını biz seçeceğiz’ diyebilirsiniz. Aday sadece CHP’lilerin değil Türkiye ittifakının adayı olacak, Sosyal demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların gönül rahatlığı ile oy verebileceği, seçimden sonra yerel seçimlerdeki gibi pişman olmayacağı, gurur duyacağı bir adayımız olacak. ‘Peki bu hale düşürdünüz ülkeyi, sizin adayınız kim?’ diye sorun. Bakalım bir cevap verebiliyorlar mı? ‘Tayyip Erdoğan’ diyorlarsa son tarih Kasım 2025. Erken seçimden kaçıyorlarsa o zaman bir isim söylesinler duyalım bakalım.”
“KURULTAY SONRASI ÖRGÜTSEL BÜTÜNLÜĞÜ BİRLİKTE SAĞLADIK”
“CHP kurultayından sonra çok önemli işler yaptı. Örgütsel bütünlüğü sağladık, hepinizin emeği var. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten mirasla, üçlü yol haritasıyla, üç anahtarla, kadınlara, gençlere ve bilime yer vererek, bilime alan açarak, kadınları, gençleri daha çok adaylaştırarak, ölçme ve değerlendirmeye kıymet vererek, seçim şarkısından kampanya sloganlarına, adayların belirlenmesinden sahada takibine, bir bütün olarak ölçme ve değerlendirmeyle, nitel ve nicel yöntemlerle yapılan bütün araştırmalarla çok önemli bir süreç yaşadık. Bu süreçte daha önce söylemiştik; ‘Örgütümüzün rıza göstermeyeceği hiçbir şeyi yapmayacağız.’ Çok ufak tefek istisnalar hariç bu sözü tuttuk. İstisnalarda zaman ölçme ve değerlendirmeyi haklı çıkardı. Bazen bazı il ve ilçe başkanlarımız çok küçük detaylara itiraz ettiler. Anketlerle ikna oldular, seçim sonucu anketleri haklı çıkardı. Onun dışında yüzde 98-99 örgütümüz ile genel merkezin, rakamlarla toplumun tam mutabakatıyla adayları belirledik ve çok önemli sonuç aldık. Kurultayda örgütümüzün yaşadığı ekonomik sıkıntıları, sizlerin yaşadığı zorlukları bildiğimizi, tasarruf edeceğimizi örgütümüzün emeğinin boşa gitmemesi için hak ettiği maddi desteği sağlayacağımızı söylemiştik. Bir olan örgüt ödenekleri önce iki, sonra üç katına, 3,5 katına çıktı. Minimum ödenek, eskinin belki 10 katına çıktı. O yolun, söz verdiğimiz yolun tam yarısına geldik. Göreceksiniz bir sonraki kurultayımız toplandığında… Nasıl ‘Size hak edilenin, olması gerekenin yedide biridir. Biz bu konuda örgütün hakkını vereceğiz. Sizin sahada rahat çalışmanızı temin edeceğiz’ demiştik, CHP Genel Merkezi tüm iş ve işlemlerinde akılcı yöntemlerle, son derece etkin ancak tasarruflu bir bütçe yönetimi yapıyor. Artanı da sizlerle, örgütümüzle, 973 ilçemizle paylaşıyor.”
“DİJİTAL DEMOKRATİK KATILIMI TÜM ÜYELERE YAYACAK ALTYAPIYA SAHİBİZ”
“Biliyoruz ki iktidara yürürken, benim örgütümün, bizim örgütümüzün hiçbir eksiğinin olmaması lazım. Bu eksiği gidermek için de hiç kimseden bir şey beklememesi, bunun genel merkezinin yaptığı, sizlerin sonuna kadar hak ettiği katkılarla almanız ve bunu vatandaşımıza sesinizi duyurmak için beldenizde, ilçenizde, ilinizde kullanmanız lazım. Bu konuda da üzerimize düşeni yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Örgütün sesini, üyenin sesine kadar duymak istediğimizi ifade etmiştik. Dijital demokratik katılım noktasında ilk günden beri çalışıyoruz. Dün burada yapılan toplantıda Genel Başkan Yardımcımız Pınar Uzun Okakın, sizlere dijital demokratif katılımla ilgili sunumu gerçekleştirdi. Sizler, ilçe başkanlarımız, kurultay delegelerimiz çok yüksek bir oranla bunu kullanıyorsunuz. Artık bunun test aşamasından çıkıp ya da tüzük aşamasında öneri bildirme gibi geçici bir süreçten çıkıp, partinin her an birlikte yönetildiği bir sürate ve esnekliğe kavuşması lazım. Onun için bizim size, il ve ilçe başkanlarımıza, kurultay delegelerimize sıkça sorular sorup, hızla yanıtlar almamız gerekiyor. Bu konuda dünkü toplantının faydalı olduğunu değerlendiriyorum. Ancak bu konuda bir sonraki adım çok kritik. Bunu bütün üyeye yayacak teknik alt yapıya sahibiz. Sizin, il başkanlarının tüm üyelerine, ilçe başkanlarının tüm ilçe üyelerine aynı şekilde kullanabileceği sistem kullanımınıza hazır. Yeter ki üyenin dijital demokratik katılıma, yani partisinin genel başkanın, il başkanın ya da ilçe başkanının partiyi yönetirken ona danıştığı sorulara hızlı cevap vereceği bir dijital okuryazarlığa kavuşmasına ihtiyacımız var. Bu konuda liderlik size, sizden sonra ilçe başkanlarımıza, il ve ilçe bilişim sorumlularımıza düşüyor. Bu konuyu çok önemsiyoruz. Çünkü bir kişi, bir heyet yanlış yapar, kalabalık heyetler daha zor yanlış yapar. Ama 1 milyon 600 bin kişi yanlış yapmaz arkadaşlar. O yüzden 1,5 milyonu aşan üyemizin tüm kritik aşamalarda görüşlerini almak, kararları verirken onların nabzını tutmayı son derece önemsiyoruz.”
“CHP’NİN OYU YÜZDE 30’LU RAKAMLARDA İSTİKRAR KAZANDI”
“Tabi yerel seçimlerde çok büyük bir başarıyı elde ettikten sonra hep birlikte yaptığımız tüm toplantılarda şunu konuştuk. Bu başarıyı bir büyük zafer, günlerce kutlanılacak bir mesele, zafer sarhoşluğu yaşanacak bir büyük başarı olarak değil bir görev olarak, bir fırsat olarak, geleceğe yönelik olarak atılması gereken adımların, çıkılması gereken merdivenin ilk adımı olarak gördüğümüzü ifade etmiştik. Açıkça söylemeliyim yapılan tüm ölçümlerde, belediyelerimizin çok istisnai örnekler hariç seçildikleri güne göre toplumsal kabullerinin daha yukarıda olduğunu, illerde son milletvekili seçimine göre yapılan tüm çalışmalarda partinin kabulünün ileride olduğunu ve belediye başkanlığı seçimindeki başarının partinin oyuna evrilmiş ya da evrilmekte olduğunu büyük memnuniyetle görüyoruz. Tabii kimse yüzde 38’lik oy oranını, içinde tüm siyasi partilerden alınmış, bir kısmının ‘Benim partimin adayı nasılsa kazanamıyor’ diye, sadece yerel seçim için verilen oylar olduğunu bilmemiz lazım. Ancak yüzde 38’lik oydan, kurultay öncesinde yapılan son seçimdeki beş parti birden aldığımız yüzde 24’lük oyu düşündüğümüzde, bugünkü gerçekleşmelerin büyük memnuniyetle yerel seçim oyumuza yakın bir yerde, yüzde 30’lu rakamlarda aylardır gerçekleştiğini, burada istikrar kazandığını, belediyeleri yönettiğimiz illerde bunun yerel seçim oyunu yakınsayan düzeyde gerçekleştiğini büyük memnuniyetle takip ediyoruz.”
“NEPOTİZM AKP’NİN; DÜRÜST, ŞEFFAF, NAMUSLU BELEDİYECİLİK CHP’NİN İŞİDİR”
“Biz şımarmadık, siz şımarmadınız. Buna hakkımız olmadığını hepimiz birbirimize ifade ettik, siz örgütlerinize ifade ettiniz. Bu anlamda her ne kadar çeşitli yerlerden, örgütümüzü karıştırmak için belediye başkanlarımız hakkında dezenformasyonlar yapılsa da… Zaman zaman ufak tefek hatalar oluyor. Eş, dostun işe alınmasında benim kadar siz de hassasiyet gösteriyorsunuz. Hemen müdahale ediyoruz, sorunu çözüyoruz. Bugün için CHP’nin utanacağı, hiçbir yöneticinin izah edilmemiş hiçbir atamanın olmadığını büyük memnuniyetle, göğsüm kabara kabara, kameraların içine baka baka, iktidar medyasına söylüyorum. AKP’nin eğer il ve ilçe başkanıysanız, eğer gençlik kolları, kadın kolları başkanıysanız, eğer AKP’ye bir yerde bir katkınız varsa ya da bir şekilde AKP’ye gelip güç verdiyseniz, mutlaka birinci ve ikinci derece yakınlarınızın çok önemli görevlerde olduğu, belediyelerden ilçe ve il başkanlarına araçların sağlandığı, şoförlerin verildiği, il başkanlarının, ilçe başkanlarının eşlerinin, çocuklarının belediyelerde istihdam edildiği, adeta bunun AKP’li olmanın bu demek olduğu, topluma bunun kabullendirilmeye çalışıldığı bir süreçten; CHP’nin ‘Böyle olmak zorunda değil’ dediği süreci bütün Türkiye’ye gösterdik. Nepotizm, akraba kayırmacılığı, yandaş kayırmacılığı AKP’nin işidir. Dürüst, şeffaf, namuslu belediyecilik CHP’nin işidir.”
“TAM MUTABAKATLA PARTİYİ NASIL YÖNETECEĞİMİZE KARAR VERDİK”
“11 ay önce yapılan kurultaydan 4 ay sonra, 31’inde büyük bir başarı elde ettiğimiz yerel seçimlerden çıktık; hep birlikte çalışmaya devam ediyoruz. Yerel seçimlerin sonrasına bıraktığımız bir işimiz vardı. Söz vermiştik Tüzüğümüzü değiştirecektik. Yerel seçimlerden önce yapılacaktı, 81 il başkanımızın 81’nin önerisiyle ‘Şimdi aday belirleme, sahada olma zamanı, içe kapanma zamanı değil’ diye toplantıyı ertelemiştik. O günlerde ‘Verilen söz tutulmadı, tüzük değişmedi’ diyenler ne kadar samimi, ne kadar kararlı olduğumuzu yerel seçimden sonra gördüler. ‘Yüzde 38 oy aldık, şimdi kurultay zamanı mı? Şimdi tüzük zamanı mı? Tadını çıkaralım, kimse bize bunu sormaz’ demedik. Hemen verdiğimiz sözü tutmaya giriştik. 81 il başkanımızın 74’ünün bizzat katılımıyla, yedisinin mazeretlerinden dolayı yetkin bir yöneticinin katılımıyla Tüzük Komisyonumuz oluşturuldu. Önce bütün ilçelerde, bütün illerde, hatta önce mahallelerde, mahalle örgütümüzün olduğu yerde, sonra ilçe ve illerde toplantılar yapıldı. Bütün veriler toplandı. Dünyaya baktık. Eski tüzüklere baktık. Biz ne söz verdik baktık. Önceki genel başkanımızın kurultaydaki sözlerine baktık. Önceki genel başkanlarımızla toplantılar yaptık. Bütün veriyi bir arada topladık. 81 il başkanımız ya da temsilcisi, iki milletvekilimiz, üç parti meclisimizden oluşan 86 kişilik komisyonumuz oturdu, bir tüzük yazdınız. Öyle bir tüzük yazdınız ki… 81 il başkanı, ilk başta çok farklı noktalar, çok farklı tartışmalar vardı. Bir noktada buluştunuz, uzlaştınız. Oybirliği ile o tüzüğü Tüzük Kurultayı’na yolladınız. O kurultayda gün boyunca o maddeler tartışıldı, görüşüldü. Sizin argümanlarınıza karşı argümanlar söylendi. Çoğu maddede önerileriniz oybirliği ile kabul edildi. Pek çoğu bir, iki istisnai itirazla geçti. En tartışmalı, örgütü ortadan böler, reddedilir dedikleri dört maddenin üçü bir, iki oy farkla, en tartışmalı olacak dedikleri 36’ya karşı 1200’ün üzerinde oyla kabul edildi. Yani ortaklaşma, ortak akıl, örgütün sözünü dinleme… O günden sonra toplantının öncesinde, sırasında yapılan spekülasyonların tamamının durduğunu görüyoruz. Tam bir mutakabatla partiyi nasıl yöneteceğimize karar vermiş durumdayız. Buradan 81 il başkanımızın gözünün içine bakarak şunu söylüyorum. Hani diyorlar ya ‘Tüzük esneyebilir, kötüye kullanılabilir.’ Her yazılı metinde mümkündür. Mevcut anayasayı çiğneyen, uymayan otoriter liderlerin dünyaya ve ülkelerine ne yaptığını izlemekle meşgulüz. Bir tanesi de Türkiye… Ama gözünüzün içine baka baka söylüyorum ki sizin rızanızın olmadığı, sizin yaparken o niyetle yapmadığınız hiçbir maddeden başka bir anlam çıkarılmayacak.”
“LAMI CİMİ YOK, ÖRGÜT YETKİ KULLANACAK KARARI VERECEK”
“Hatta şunu söyleyeyim. Önümüzdeki günlerde, ilk yazı geldi... İlk önce program kurultayını çalışıyoruz. Devamında bir yazı alacaksınız. Tüzüğümüz uygulanırken, milletvekili belirleme sürecinde, ilinizde Tüzüğümüzdeki maddeye göre yöntem belirlenecektir. Bu yöntemin örgüt denetiminde ön seçim ya da hakim denetiminde ön seçim olması kaçınılmazdır. Bu noktada farklı düşünceniz varsa onu örgüt olarak bize söyleyin. Biz ön seçim yapacağız. Ya örgüt denetiminde ya hakim denetiminde. Bunu bir yönergeye dönüştüreceğiz. 81 ile, bunların belki 20’sinde ön seçim yapamayız, aldığımız oyun çok düşük, üye sayımızın çok düşük olduğu dezavantajlı coğrafyalarımızda… Ama gönlümüzden geçen 60 ile özel ön seçim yönetmeliği yazdık. Yani Hatay’ın ön seçim yönetmeliğini, Isparta’nın, Burdur’un ön seçim yönetmeliğini, Manisa’nın, Ankara’nın ön seçim yönetmeliklerini illerde il başkanlarımız, ilçe başkanları ile konuşacak. Onlar danışma kurulu yapacak, ile önerecekler. İl kendi çalışacak, bize önerecek; ‘Bizim bölgede çıkacak sonucun şu coğrafyaya uygun olması lazım. Şu toplumsal reflekslere cevap vermesi lazım. Şu toplumsal gerçekleri karşılıyor olması lazım. Kadın ve erkek dağılımında şu şekilde sağlanması doğru olur.’ Kotalara zaten uyacağız. Biz gelen ham veriyi öyle seçime 60 gün kala değil, resmi rakamlarla 3,5 yıl kala çalışacağız. Size birkaç ay içinde ilinizle ilgili taslak yollayacağız. Onu alıp gideceksiniz seçime. Sizin üzerinizde mutabakata vardığınız milletvekili aday belirleme yöntemi, o ilin, o ile özel ön seçim yönetmeliği olarak partinin kayıtlarına geçecek. Günü geldiğinde, süreç içinde, mevcutta mahsur ya da ilave önerirseniz MYK’nın kabulüyle değişecek. Ama günü geldiğinde adayın nasıl belirleneceğini aday adayları da gönlünden adaylık geçen akademisyenler, devlet memurları da il ve ilçe başkanlarımız da ve bütün örgütümüz de biliyor olacak. Cumhuriyet Halk Partisi’nde ‘Biz yaptık, oldu’ olmayacak. Örgüt ne istiyorsa o olacak. Bu bize başarıyı getirecek arkadaşlar. Siz bize güvendiniz. Biz de bundan sonra size güveniyoruz. Örgüt sözü kullanacak, yetkiyi kullanacak, Kararı verecek. Başka lamı, cimi yok.”
“ŞİMDİ ÜLKEYİ NASIL YÖNETECEĞİMİZİ BELİRLEYECEĞİMİZ SÜRECİ BAŞLATIYORUZ”
“Son konumuz bu hususla ilgili. Malum 4-9 Eylül’ü tüzüğe yazdık. Bundan sonra kuruluş haftası olarak kutlayacağız. Bu sene 4-9 Eylül arasında Sivas’ta başladık, iki günde tüzüğümüzü hallettik. Sonraki iki günde program kurultayının başlangıcını yaptık. Binin üzerinde delegemizle yuvarlak masalarda ilk çalışmaları yaptı. İlk raporlar beklentinin ötesinde yaratıcılığı, kapsayıcılığı, yol haritasını ortaya koyuyor. Şimdi detaylarıyla, akademisyenlerle, bu konuda tecrübeli olan, örgütten gelen yöneticilerimizle çalışıyoruz. İlk yönergeleri yolladık. Bundan sonraki altı ile sekiz ay; bizim, nasıl geçen 4-5 ayda hızla çalışıp, son bir ayda üzerine yoğunlaştığımız şekilde, partiyi nasıl yöneteceğimizde mutabakata vardık. Şimdi ülkeyi nasıl yöneteceğimizin belirlenip, üzerinde mutabakata varacağımız süreci başlatıyoruz. 973 ilçede örgüt içinde danışma kurulu toplantıları, daha önemlisi, örgütün dışında esnaf odalarıyla, ziraat odalarıyla, meslek odalarıyla, varsa sendikalarla, kanaat önderleriyle, muhtarlarla, geçmiş dönem siyasetçilerle, partimizde olmayan ama şimdi objektif yönlendirmede bulunabilecek kanaat önderleriyle çalışıp, Türkiye’yi yönetecek Cumhuriyet Halk Partisi’nden beklenti nedir? İlinize özgü spesifik işlerde, tarımda, arıcılıkta, hayvancılıkta, gölün korunmasında, HES’lerin mahvettiği derelerde, makroekonomide, çığ gibi büyümüş kredi kartı borçlarından kurtulmakta, zirai kredilerde, esnaf kredilerinde ya da dış politikada, Suriye ile ilişkilerde… Hiç toplumu küçümsemeyin, en ummadığınız yerden en ummadığınız beklentiler, en önemli öneriler geliyor. Bütün ilçelerden alacağız.”
“YAPAY ZEKAYA YÜKLENDİĞİNDE HER SORUYA CEVAP VEREBİLECEK”
“İllerdeki danışma kurullarına hatta büyük ilçelerde akademisyenleri yani ilinizdeki üniversitelerdeki hocaları, siyasi toplantılar olmasın gayrı siyasi ziyaretlerle, onların ile yönelik yapmış olduğu çalışmaları alarak, katarak mutlaka bir üst ölçekte toparlamayı yapıp Genel Merkeze yollayacaksınız. Örgütün yaptığı çalışmanın dışında bilim insanları çalışıyor olacak, partinin önceki dönem milletvekillerinden, yöneticilerinden oluşan ekipler çalışıyor olacak. Tematik oluşturulan gruplar, örneğin sendikalarla ilgili gölge bakanımızın oluşturduğu heyet ayrı ayrı ziyaret ediyor olacak. Örneğin sağlık emekçilerini ya da sağlık meslek örgütlerini ilgili gölge bakan zaten ziyaret ediyor olacak. Tüm gölge bakanlar hem illerde sizlerle hem tüm Türkiye’de kendi alanlarıyla çalışıyor olacaklar. Bir yandan dünyaya bakıyoruz, bir yandan partinin önceki politikalarını, mevcut politikalarını hep birlikte derliyoruz ve altı ayın sonunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin daha kısa, daha net, daha anlaşılır, dijitalleştirmeye uygun, yapay zekaya aktarıldığında sorulan her soruya cevap verebilecek, alınabilecek dilde dijital robotlara yüklenebilecek, gençlerin tek kelimeyle tek cevap alabilecekleri şekilde dijital iletişimi kuvvetli, hepimizin üzerinde mutabakata varacağı iktidar yol haritamızı, programımızı değiştirmek üzere toplanacağız, konuşacağız, mutabakatımızı resmileştireceğiz. O mutabakat içinden her bir sayfası politika metinleri, her bir sayfası el broşürleri, her bir sayfası sosyal medya kampanyaları üretecek nitelikte herkesin sorununa Cumhuriyet Halk Partisi ne öneriyor, nasıl öneriyor, hangi vadede çözecek, hangi kaynaklarla çözecek, hangi işbirlikleriyle çözecek ve bu süreci toplumla birlikte nasıl yönetecek? Bunların hepsini birlikte yöneteceğiz. O yüzden nasıl 11 ay önceki zorlu süreçten dört ay sonra hep beraber zaferle çıktıysak, nasıl ‘Bu parti tüzük yapamaz, kan gövdeyi götürür, CHP bölünür’ dediklerinde siz 81’de 81 masaya yumruğunuzu vurup bu partinin yönetimi anlamında partinin önünü açtıysanız şimdi de bu partiyi bu ülkeyi nasıl yönetecek sorusuna milletvekillerimizle belediye başkanlarımızla sizlerle örgütümüz ve milletimizle tam bir mutabakat metnini ve yol haritasını birlikte oluşturacağız.”
“BİRBİRİMİZİN ARKASINDA DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
“Yalnız buradaki risk, Cumhuriyet Halk Partisi kendi programını yapıyormuş, ona uğraşıyormuş, içe kapanıyormuş algısından çok korkarım. Bu yüzden bu dışa dönük bir çalışmadır, bu gündelik siyasi çalışmanın ta kendisidir. Bu ilinizdeki çiftçinin sorununu gitmek, yerinde görmek bildiğini söylemek, derdini dinlemek, ilgili ziraat odasının önerisini derlemek, bu konuda çalışmak ve buraya önermenin saha kısmı evrak kısmından çok daha kıymetlidir. CHP, bundan sonraki altı-sekiz aylık sürede sürekli sahada, sürekli konuşan, sürekli çalışan, sürekli araştıran ve iktidara hazırlanan, iktidara yürüyen çizgisini dosta göstermeli, düşman olana da dertlenmek düşmelidir. Burada parti içindeki tartışmaları zaten hep birlikte kenara bıraktık. Bir çare arayacaklar. İnanın bunların çok önemli kısmı da parti dışındaki, partinin bu ivmelenmesini, ‘CHP’yi ancak çöktürürse? Biz dışarıdan saldırdığımızda kenetleniyorlar, 100 yıllık partiye 105 yıllık partiye, İlk kongresini Sivas’ta yapan partiye dışarıdan saldırarak gücümüz yetmez, Kenan Evren’in yetmemiş diyor, darbecilerin yetmemiş diyor, neler neler olmuş suikast kurşunu yetmemiş’ diyor, ‘Bizim yetmez. CHP’yi bitirirse içeriden bitirirler, çökertirse içeriden çökertirler, CHP birbirine düşerse ben iktidarımı devam ettiririm veya biz işimize gelen iktidarı Türkiye’de devam ettiririz’ diyenler partinin içine nifak sokmak için maddi, manevi her imkanı seferber ediyorlar, fazlasını edecekler. İşte burada örgüt iradesine ihtiyaç var. Birbirimize inanmaya, birbirimize güvenmeye, birbirimizin arkasında durmaya devam edeceğiz. Nifak tohumu saçan kötü niyetliler kim olursa olsun onları artık deşifre etmekten, cezalandırmaktan ve onları bu partili olmayan birtakım kişileri, partili gibi davranan birtakım kişilerin bu partiye yaptıkları kötülüklere izin vermemek boynumuzun borcudur. Adam bir önceki seçimde yok, bir önceki seçimde başka bir ittifakı desteklemiş, başka adayı desteklemiş şimdi gelmiş CHP’li olmuş, Twitter’dan bana saldırıyor, sana saldırıyor, bize saldırıyor, partiye saldırıyor, memleketin geleceğine saldırıyor. Onların alnını karışlamak hepimizin boynunun borcudur.”
“GÜNDEMİMİZDEN SAPMADIĞIMIZ SÜREÇ DOĞRU SÜREÇTİR”
“Şu kadarını bilsinler ki, bu parti evlatlarını bilir, bu parti kendi genetik kodlarını bilir, bu parti kimin ne olduğunu, ne olmadığını bilir. Bu parti dışarıdan birtakım eski sağcıların sosyal medya operasyonlarıyla, sosyal medya yönetimleriyle, basın iletişim bilmem neleriyle veya bizden görünen birtakım kişileri televizyonlara çıkarıp orada partinin içini karıştıracak tezviratları gündeme alanlarla bu partinin gerçek evlatlarını bugüne kadar hep ayırdı, bundan sonra da ayırmayı bilir. O yüzden hepinizden talebim şudur, zaten morallisiniz, moralinizi yüksek tutun. Birileri istediği kadar saldırsın, yıpratmaya çalışsın, onların gerçek niyetini biliyoruz, bu bildiğinizden sakın geri durmayın ve şunu bilin ki Cumhuriyet Halk Partisi 105 yıllık tarihiyle tarihsel kökleriyle, geçmişte başardıkları ya da başaramasa öğrendiği süreçlerle son seçimlerde bu milleti ayrıştıranlara, kutuplaştıranlara, kavga ettirip birbirinden uzaklaştıranlara, mahallenin sesleri birbirinden duyulmadığı için karşı tarafın fikrine değer vermeyen süreçlere karşı sizin bizim üzerinde mutabık olduğumuz, ‘Türkiye İttifakı’ dediğimiz ve tüm seçmeni ayırmadan, ötekileştirmeden konuştuğumuz, birileri istiyor diye kavga etmediğimiz, birileri küfrediyor diye küfretmediğimiz, birileri sataşınca bile dönüp ‘Canın sağ olsun’ dediğimiz, kötü sözü duyduğumuz, üstünde durmadığımız, gerektiğine yanıtı kısaca verdiğimiz, gündemimizden sapmadığımız süreç, doğru süreçtir. Bizi iktidara götürecek süreç, milletin gerçek sorunlarını konuştuğumuz, emeklinin, emekçinin, çiftçinin, esnafın, yoksulun, gençlerin sorunlarını konuştuğumuz, liderlere değil ama o lidere oy vermiş olan partilerin üyelerine, seçmenlerine doğru konuştuğumuz ve onlarla aramızdaki iletişimi kesecek, kutuplaştırma enstrümanlarını işlevsizleştirdiğimiz süreci başardık, yine başaracağız. Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart ruhuyla, Türkiye ittifakı ruhuyla, renklerini al yıldızlı bayraktan alan Türkiye’deki bütün demokratları kucaklayan tarzıyla iktidara yürümektedir, iktidar olacaktır. Buna içeriden, dışarıdan hiç kimse engel olamayacaktır.”
“SAVUNMA SANAYİİNE KAYNAK AKTARILMASINA KARŞI ÇIKMIYORUZ”
“Bir iki husus da ülkenin gündemine dair. Savunma Sanayii Destekleme Fonu Teklifi. Değerli il başkanlarım, bu ilinizde çok konuşulacak. Birileri bunu ‘Efendim tehlike büyük, İsrail saldıracakmış, para lazım. Ne yapalım canım? Böyle günde yoksulluğa dertlenmek, işsizliğe isyan etmek olma, Kurtuluş Savaşında bir çuval bulgurunun yarısını vermiş insanlar, böyle günde orduya destek olmak lazım’ diye pazarlamaya çalışabilirler. Çok dikkatli olalım. Meselenin özü şudur. Cumhuriyet Halk Partisi, savunma sanayiine önem veren, desteklenmesi gerektiğini savunan ama burada particilik, ayrımcılık, kayırmacılık, birilerini bir kenarda bırakıp rekabetçi ortam olması imkanı varken bir tarafa yönelmecilikleri yanlış bulan ama bu ülkenin özellikle Silahlı Kuvvetler mensuplarının içinde bulunan ciddi projelerle savunma sanayii meselesini önemseyen, buraya kaynak aktarılmasına itiraz etmeyen bir anlayışı var. Bunu ilk başta tespit edelim. Ama şimdi başka bir oyunla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz hafta, 1 Ekim’de Erdoğan çıktı, Meclis kürsüsünde dedi ki ‘İsrail’in bir sonraki hedefi biziz.’ İsrail’in Türkiye’ye, NATO üyesi Türkiye’ye, Birleşmiş Milletler üyesi Türkiye’ye, pek çok savunma, ikili savunma anlaşması, askeri işbirliği anlaşması olan Türkiye’ye, çok güçlü ordusu olan bir Türkiye’ye, bugüne kadar saldıran herkesi bin pişman etmiş Türkiye’ye, yedi cihanın itirazına rağmen Kıbrıs Barış Harekatı’na ambargo tehditlerine boyun eğmeden yapmış ve Kıbrıs’a barışı götürmüş Türkiye’ye, öyle İsrail’in dönüp saldırmayacağını, saldıramayacağını, buna yeltenmeyi bırakın aklından bile geçiremeyeceğini bütün askeri uzmanlar biliyor. Ama dedi ki, ‘Bir sonraki hedef biziz.’ Bir anda bütün medya, kendine müzahir televizyonlar, merkez medya İsrail ile Türkiye’nin firkateynlerini, hava güçlerini, savunma sistemlerini karşılaştırmaya başladılar. Televizyonların tek gündemi bu oldu. Ne yerine? Enflasyon yerine, satın alma gücünün eksikliği yerine, yoksulluk, işsizlik yerine, gençlerin ümitsizliği yerine, turizmdeki, sanayideki, KOBİ’lerdeki, esnaftaki sorunlar yerine. Ne kadar konforlu bir alan? Bir lafı ortaya at, bütün Türkiye onu konuşsun, sen her türlü sorgulamadan muaf kal. Yok böyle bir şey. Geçmişte bu zokaları çok yutturdular. Biz doğrudan şunu söyledik, ‘Madem öyle. Böyle bir tehdit de varsa bu kürsü alelade bir kürsü değil, bu ağız alelade bir ağız değil. Cumhurbaşkanısın, geleceksin, bu kürsüde bunun gerekçesini hepimize açıklayacaksın.’ Geçmişte bunlar söylendiğine şöyle söylüyor, ‘Devlet sırrı, nasıl açıklayayım? Açıklayayım canlı yayında Netanyahu da mı dinlesin?’ Dedik ki ‘Gel, kapalı oturum yapıyoruz.’ Kendi gelmedi ama kapalı oturumun toplumsal yarattığı beklentiden kaçamadı ve iki sayın bakanı yolladı. Birisi 34, birisi 40 dakika… Burada milletvekillerimiz var, 10 yıl o toplantı hakkında konuşamazsınız, tutanaklarını açıklayamazsınız, o yüzden tutanakları açıklamayacağız. Ama dedik ki sakın ha sakın… ‘Efendim tehlike çok büyük, biz biliyoruz, arkamıza geçin gelin anlatın, anlatırsanız susarız. Anlattığınızı dışarıda anlatmayız ama anlatmadığınızı ifşa ederiz’ dedik. Geldiler, ayıptır söylemesi havanda su dövdüler. Geldiler ve televizyondan duymadığımız hiçbir gerçeği anlatmadılar. Bu milletin milletvekillerine İsrail’in Türkiye’ye saldıracağını, bir sonraki hedefinin Türkiye olabileceğini, böyle açık tehdit olduğuna ikna edecek argüman sunmadılar. Sunsalardı söylemezdik, yasak. O zaman derdik ki ‘Tehlike büyük. Hep beraber bir şey yapalım.’ Buradan milletimize açıkça söylüyoruz ki, ‘Yapılan iş topluma yapacakları stratejik hamleye karşı altlık yapmak, psikolojik zemin oluşturmak, korkuyu yayarak duyguyu yönetme mühendisliğidir. İlk başta bazıları dediler ki ‘Neden kapalı oturum istiyorsunuz, muhalefetin sesini mi kısıyorsunuz?’ Muhalefetin sesi bu konuda nasıl kısılsın? Bakın açık, canlı yayındayız. İsteyen çıksın konuşsun, onların elinden ‘Biz bir şey biliyoruz, söyleyemeyiz’ deme imkanını aldık, tüm partilerin önünde 260 küsuru AK Partili… Bir AK Partili desin ki ‘Ben o oturumdan sonra İsrail’in Türkiye’ye saldıracağına ikna oldum.’ İkna etmeye çalışmadılar bile. Verdikleri bilgilerin bir yerinde bu yoktu, o yüzden herkes şunu bilsin böyle bir tehlike yok.”
“2017’DE VARLIK FONUNA DEVRETTİLER”
“Ben düşünüyordum ki, ‘Bunu yaparak işte Türkiye’nin gerçek sorunlarının önüne geçip güvenlik kaygısına gündemi çekmek istiyorlar.’ Düşünüyordum ki, ‘Anketlerde Türkiye’nin en büyük sorunu nedir de, ilk dört cevap yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon… Toplamı yüzde 70-80’i geçiyor. Güvenlik yüzde 4’lere düşmüş. Oysa güvenliğin yüzde 80’lere çıktığı 15 Temmuz’da Tayyip Beye destek de yüzde 75’lere çıkmıştı. Bugün güvenlik kaygısı düşünce, gerçek sorunlara bakınca kimse, ‘Ne yapalım, açız ama onun arkasında toplanmalıyız’ demiyor. Ben sadece bu anketlerdeki durumunu toparlayacak sanıyordum, meğerse hepimizden para toparlayacakmış. Çıktılar dediler ki bir kanun teklifi verdiler, 12 maddelik. Kanun teklifi Savunma Sanayii Destekleme Fonu Teklifi. Bu fona para verilecek, bu parayla Grup Başkanları Abdullah Güler söylüyor, Tayyip Bey’in meclis Grubundaki temsilcisi, kendi milletvekili olmadığı için Grup Başkanı olan kişi. Diyor ki, bu vergileri savunurken şöyle diyor, ‘İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olmayacağının garantisi yok, savunma sanayiimiz güçlü olmalı, bu kanun çıkmalı.’ 22 yıldır Türkiye’yi yönetiyorlar, savunma sanayii orada, hep çok güçlü olduğuyla övünüyorlar. İsrail’in saldıracağını 1 Ekim günü idrak ediyorlar, 7 Ekim günü gelip kanun teklifini veriyorlar. Bizden, hepimizden, detayını okurum, 70 milyar lira toplayacaklarmış, hemen bir yılda, İsrail’e karşı güçlenelim diye. Buradan Türkiye’deki basın mensuplarının, siyasetçilerin hafızalarını tazelemek isterim. Savunma Sanayii Fonunda 3 milyar vardı, 2017 tarihinde, 10 Ocak günü bu parayı döndüler, Varlık Fonu’na devrettiler. O gün Türkiye’de dolar 3,5 lira, bugün 35 lira. Bugünkü parayla yani parayı dolar olarak tutsalar, hiç değerlendirmeseler 30 milyar zaten. Bir de o parayı değerlendirseler neredeyse bugünkü paraya denk gelir. Çok net bir şey söylüyorum. 2017’de bu ülkeyi yöneten sizler savunma sanayinin birikmiş parasını boşaltıp yöneticisi o zaman yine Cumhurbaşkanı ama ikinci Başkanı damat olan Varlık Fonuna verdiniz geri dönüşümsüz. Şimdi tekrar bizden savunma sanayiinde İsrail tehlikesi var diye para istiyorsunuz.”
“ALIŞVERİŞ YAPMA OLASILIĞINDAN VERGİ ALIYORLAR”
“Bakın her bir vergi beyannamesinden türüne göre 308 ila 604 lira. Vergi beyannamesi vermeyen var mı? 100 bin lira üstü kredi kartlarından 750 lira. Bu arada Türkiye’de 126 milyon kredi kartı var, bunların 62 milyonu 100 bin lira üstünde. Kredi kartlarının yüzde 50’si bu kapsama giriyor. Banka durmuyor ki her ay arttırıyor, her ay arttırıyor. Yahu vergi bu vergi. Harcamadan alınmaz bir kere de haydi alıyorsunuz, kazanandan alınır, krediyi verenden alacağına, alandan vergi almaya kalkan, alınmamış krediden, ola ki alır diye tanınmış limitten, borcunu gününde ödemiş, harcamasını kayıt içinde yapmış, bankanın güvendiği, daha önce borcunu aksatmamışların, her ay artırıyorlar. Alışveriş yapma olasılığından vergi alıyorlar, borç alma olasılığından… Kredi kartını adam çekiyor, bir alışveriş yapıyor, aldığı malın vergisini zaten ödüyor. Krediyi verenin kredi kazancından vergi vermesi lazımken krediyi çekenin halen daha çekmediği krediden vergi alıyorlar. Ayrıca gayrimenkul alım satımlarında bütün ödediklerine ilave 750’şer lira alıcı satıcı. Sıfır araçta 3 bin lira, ikinci el araçlarda 1500 lira. Bugüne kadar motorlu taşıt vergisi alınmayan 100 santimetreküpün altındaki motosikletlerden ve 6 Kw’nin altındaki elektrikli bisikletlerden de hem Motorlu Taşıtlar Vergisi getiriyorlar, yüzde 20 savunma sanayiine para istiyorlar. 5 bin lirayı geçen kol saatinden, askeri amaçla kullanılmayan her türlü dronelardan yüzde 20 ÖTV almaya başlıyorlar. Toplam 70 milyar lira. Bundan yedi yıl önce bugünkü parayla 35 milyarı Hazine’ye devrettiler, şimdi, ‘Para alacağız, çünkü savunma sanayiinin desteğe ihtiyacı var’ diyorlar. Bu yüzden buradan vatandaşlarımıza şunu söylüyorum. İsrail bize saldıracak korkusunun temeli yoktur, inanmayın. İki amaç var. Bir, gündemi dağıtıp yoksulluğu konuşturmamak, ‘Cambaza bak’ deyip cepten parayı çekmek. Bugün yapmaya çalıştıkları iş sizin İsrail savaşını konuşup sizin yoksulluğu, işsizliği, güvencesizliği, hayat pahalılığını konuşmamanızken bir de cebinizden yeni paralar almaya kalkıyorlar. Teşbihte hata olmaz yapılan işin mantığı şudur, savaşın en zorlu günlerinde Almanya’da kıtlık vardır, doğan çocuklar bakılamamaktadır, Alman çocuklarının kemikleri sayılmaktadır ve bazı fotoğraflar dolaşmaktadır. Çok zayıf çocuk fotoğrafları. Hitler bu fotoğrafları karşı çıkıp ‘Ey o fotoğrafları çekip, yayan anneler, Alman çocuklarının tereyağına ihtiyacı yok. Alman tanklarının gres yağına ihtiyacı var’ demiştir. Böyle bir ikilem ve böyle bir söylemin Almanya’yı nereye sürüklediği ortadadır. Bugün olmayan bir tehdidi varmış gibi gösterenlerin, yarın olmadık tansiyonlara, olmadık çatışma umutlarına iktidarlarını bel bağlamamaları için bugün bu söylemlere yüz vermemek lazımdır. O yüzden kimse korkmasın. Eğer bir gün bu ülke Çanakkale’de olduğu gibi emperyalistlerce saldırı ya da Anadolu işgalinde olduğu gibi yedi ordu tarafından işgal ya da Kıbrıs’ta olduğu gibi masum sivillere karşı mezalim gibi durum olursa, iş ne Tayyip Bey’e, ne onun yandaşlarına, ne o çağırınca, havaalanına gidip perdelik kumaştan kot üstüne kefen çekenlere kalmaz. O zaman Çanakkale’de, Conkbayırı’nda, İnönü’de, Anafartalar’da, Kıbrıs’ta kefensiz yatanların torunları yine gelirler, bu memleketi kurtarırlar. Kimsenin merakı olmasın.”
“CEZASIZLIK KÜLTÜRÜNÜN İKİ MÜSEBBİBİ BAHÇELİ VE ERDOĞAN’DIR”
“Tabii kadın cinayetleri, dün konuştum iki yaşında Sıla’nın Fethiye’deki teyzesi Pınar Hanımla, Tekirdağ’daki dedesiyle. Gaziantep’te 4 çocuğunu ve eşini katledenler. Narin Güran cinayeti konuşulmasın diye televizyonlara emir verenler. Türkiye istismarlarla, acılarla, kadın cinayetleriyle, çocuk cinayetleriyle her geçen gün sarsılıyor. Tayyip Bey seçimden önce verdiği hiçbir sözü tutmuyor. Emekliye, asgari ücretliye, esnafa, çiftçiye. Bir kişiye verdiği sözü tutuyor, HüdaPar’ın Genel Başkanına. Ona söz verdi diye İstanbul Sözleşmesi’nden çıktılar. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmakla devletin desteğini milletin, kadınların arkasından çektiler. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmakla kadınların ve çocukların arkasından devleti çektiler. O yüzden şımardılar. O yüzden cezasızlık kültürü var. Şimdi çıkmış diyorlar ki, ‘Cezasızlık kültürünün egemen olmasına izin veremeyiz.’ Bu cezasızlık kültürünü ortaya kim çıkardı? Cezasızlık kültürü nedir? Hatırlayalım. Eskiden kapkaççılar kadınları sürüklerdi, çantalarını çalarken. Bir yıldı cezası. Sabah tutardın, akşam ikinci kapkaççı yapardı. Ceza önce yedi, türüne göre 14 yıla çıkarıldı. Kapkaç, yağma, nitelikli yağma kapsamına alındı. Kaldı mı şimdi kapkaç? Kaldı mı? Devlet kararlı olursa, milletin talebini devlet duyarsa sorun çözülüyor. Aynı şey İstanbul Sözleşmesi ile yapılmıştı. Sadece o sene, 15 yıl içinde bir sene çok hızlı düştü kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet. Çünkü dediler ki ‘Bu Meclis, hiçbir konuda oybirliği olmaz, bir tek bu konuda oybirliği yaptı. Sağcısı, solcusu hep beraber İstanbul Sözleşmesi’ni ayakta alkışladı. Bunlar kafaya taktılar, bize bir daha güneşi göstermeyecekler kadını döversek ya da kadın cinayetine yeltenirsek. Ama HüdaPar’a söz verip, İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca çıkıp, dünya kadar af çıkarıp, bütün tecavüzcüsünü, katilini, uyuşturucusunu meydana salıp ondan sonra da ‘Cezasızlık kültürüne teslim olamayız.’ Bu varsa, bu kültürün iki müsebbibi var. Bunlardan birisi savcı gibi talep eden Sayın Bahçeli. Af talep ediyor. Her türden kriminal tipi görüyor, af talep ediyor. İkincisi de Bahçeli’nin talebini uygun görüp talimatı veren Erdoğan. Bugün cezasızlık kültürünün faili Bahçeli ve Erdoğan’dır. Tüm faillerin aramızda dolaşmasının sebebi Bahçeli ve Erdoğan’ın yarattıkları cezasızlık kültürüdür. Şimdi, ‘Yeni cezalar getirelim.’ Gerekli olan, doğru olan her cezanın artırılmasının arkasındayız. ‘İyi hali kaldıralım.’ Dilinde tüy bitti kadın örgütlerinin, kadın milletvekillerimizin. Kadına karşı şiddette iyi hal olmasın, haksız tahrik indirimi olmasın diye. O günlerde dinlemeyenler, bugünlerde zoru görmüşler, toplumsal tepkiyi görmüşler, sanki bu kanunları İnönü, Ecevit yapmış gibi ‘Cezasızlık olmaz, ağır ceza getirelim.’ Vardı zaten, sen indirdin. Biz söyledik, İstanbul’da, adliyelerde iyi hal kostümü kiraya veriyorlardı bundan iki yıl önce 500 liraya. Burası çizilmiş, burası façalı. Gözü dönmüş katil. 500 lira veriyor avukatı, küçük bir oda açmışlar, paravanın arkasında takım elbise giyiyor, kravat takıyorlar hakimin karşısına çıkıyor. Kravat varya, mahkemeye saygılı şekilde gelmiş, özür de dilemiş. ‘İyi halden indirim verelim.’ Kravatı burada çıkarsın, dışarı çıkınca da eski karısının canını alsın. Bunları yapan, cezasızlık kültürünü yerleştiren bu iktidarın ta kendisidir.”
“TAYYİP BEY ASGARİ ÜCRETE ORANLA 2,5 KAT DAHA AZ BURSA VERİYOR”
“Son olarak dün RTÜK, çok sesliliğe, çok renkliliğe tahammül edemeyen bu iktidarın maşası RTÜK. Açık Radyo’yu geçtiğimiz aylarda kapatmaya kalkmıştı. Bu konuda yürütmeyi durdurma kararı alınmıştı. O kararın iptaliyle Açık Radyo’nun karasal yayınları sonlandırıldı. Tabii yürütmeyi durdurma kararının iptali bu. Ana kararın olumlu yönde olacağını ümit ediyoruz, nihai kararın. Buradaki yargı süreçlerini dikkatlice takip edeceğiz. Ama süreç şudur, Açık Radyo 30 yıldır herkese açık. Her fikri söyleyebiliyorsun. Bir ülkenin demokrasisi bununla ölçülür. Mayıs ayında bir konuda birisi bir görüşünü söylemiş. Bunlar da Açık Radyo’ya o konuda ceza vermişler. Açık Radyo cezayı, para cezasını ödemiş. Yani RTÜK’e, ‘Seni tanımıyorum’ dememiş. Cezasını ödemiş. Bir tane de mail ekinde bir dosya yollamışlar. Tıklamışlar, açılmamış. Sanmış ki bu yazının metni de buradadır, ödedik, dekontu da buradadır. Meğerse orada radyoda yayınlanması gereken bir metin yer alırmış, o formatı açamadıkları için yayınlayamamışlar. Diyor ki, ‘Uymayacak olsam dünya kadar parayı vermem. Şu metni yayınlamakta ne var?’ Oradan tutturup, ‘RTÜK cezalarını uygulamayanlara kapatma cezası verir’ diye 30 yıllık Açık Radyo’yu, her fikre açık olan radyoyu, herkesin sesini duyurduğu bir radyoyu kapatıyorlar. Aslında Erdoğan iktidarı kendi iktidarıyla çok uyumlu bir iş yapıyor. Tam da budur. Darbelerden çıkmış Türkiye’de insanların 90’larda sesini duyurduğu, Demirel’in tahammül ettiği, Ecevit’in tahammül ettiği, Erbakan’ın tahammül ettiği, geçmişte Abdullah Gül’ün tahammül ettiği radyoya bugün Recep Tayyip Erdoğan tahammül edemiyor. Bu kadar basittir. Açık Radyo’nun yanındayız, arkasındayız. Onların sesi Türkiye’nin sesidir, savunuyoruz. Ama herkes görsün ki, gençler görsün ki, AK Parti’ye oy veren, vermeyi düşünen gençler görsün ki siz de diğer kardeşleriniz gibi özgürlükten yanasınız, düşüncelerin tartışılmasından yanasınız. Ben tüm üniversite kampüslerinde görüyorum. AK Parti’ye gönül vermiş gençler, CHP’ye gönül vermiş gençlerle yan yana ve kol kola oturuyorlar. Her konuyu tartışabiliyorlar, her görüşe değer veriyorlar ama bu ülkeyi yönetenler her görüşe değer vermeyip, bazı görüşlerden korkuyorlar. Bunu da AK Parti’ye gönül vermiş gençlerimize emanet ediyorum. Öğrenci bursları çok önemli. Muğla’da çok sayıda öğrencimiz var. Biliyorsunuz Tayyip Bey öğrenci bursları ile övünüyordu bir zamanlar. Diyordu ki, ‘Biz geldiğimizde 45 liracık veriyorlardı, biz 2 bin lira yaptık.’ Bugün sabah baktık. Tayyip Beyin beğenmediği 45 liracık geçmişte asgari ücretin yüzde 25’iymiş. Bugün övündüğü 2 bin lira asgari ücretin yüzde 10’dur. Yani Tayyip Bey 2,5 kat daha az burs veriyor asgari ücrete oranla. Kaldı ki asgari ücret bu sene verildiği günden bugüne kadar neredeyse yarı yarıya eridi. O yüzden şunu bilin ki, iktidar geldiğinde öğrencilerin aldığı burs, asgari ücretin dörtte biri. Bugünkü parayla 4 bin 500 liraydı. Tayyip Bey size 2 bin lira veriyor gençler. ‘Benden önce iyiydi, şimdi çok daha kötü diye söyleyenlere sakın ha sakın inanmayın.”
“HEDEF ENFLASYONA GÖRE ZAM VERİP FARKI GARİBANIN SIRTINA YÜKLEMEK”
“Güzel bir günde, pazar sabahında hep birlikte çok güzel bir toplantının artık sonlarına doğru geldik. Memleketlerinize döneceksiniz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin il başkanları bu görevi on yıllardır yapıyorlar. Genel Başkanlık kadar önemli görevdir. Ben Ankara’da, siz illerinizde Atatürk’ün koltuğunda oturuyorsunuz. Oturduğunuz koltuk partinin genel başkanını temsil eden koltuktur. Genel Başkan o koltukta Atatürk’ün emanetine sahip çıkmak üzere oturmaktadır. Atatürk bize bilhassa kimsesizleri, yoksulları, o dönemde salgın hastalıklardan kırılanları emanet etmiştir. Atatürk bu ülkeyi en yoksul zamanlardan, bugünlere gelmesi için en sağlam temelleri atmıştır. Ve bugün Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan, ‘12 bin 500 liraya geçineceksin’ dedikleri her bir emeklinin de ‘17 bin liraya ister evde kal, aç kal. İster karnını doyur, sokakta kal’ dedikleri asgari ücretlinin Tayyip Bey’e memleketinden isyan eden çay üreticisinin de Antep’teki fıstık üreticisinin de Manisa’daki üzümcünün, Adana’daki pamukçunun, Konya’daki buğdaycının, Tekirdağ’daki ayçiçek üreticisinin, Akdeniz’deki narenciye üreticisinin, Giresun’un fındık üreticisinin derdi maliyetinin altında mal satmaya zorlanmaktır. Şimdi önümüzdeki günlerde maaşlara zammı gerçekleşen değil, beklenti enflasyonuna göre yapıp, fıstıkçıya, üzümcüye, pamukçuya, çaycıya yaptığını emekliye ve işçiye de yapacak. Yani yapmaya çalıştıkları mesele hedef enflasyona göre zam verip, aradaki farkı garibanların sırtına yükleyip, varsıllara, zenginlere dokunmadan, harcayacak para olmadığı için enflasyonun düşmesini sağlamaktır. Eğer bu İskandinav ülkelerinde olsa orada harcayacak parayı kısarak enflasyonu düşürmek kimseye dokunmaz. Çünkü orası dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Ama biz de harcayacak parayı kısınca Tayyip Bey sana söylüyorum, çocuğun sütünden kısılıyor, bezinden, mamasından kısılıyor, alınacak ateş düşürücü şuruptan kısılıyor, boğazdan geçecek lokmadan kısılıyor, yemeği pişirecek tüpten kısılıyor. O yüzden vatandaşın hak ettiğinin altında enflasyonun altında, gerçekleşen değil hedeflenen enflasyon deyip, bu enflasyon için seni ezeceğim diyenlere şunu söylüyorum. Ne işçiyi, ne emekliyi, ne çiftçiyi, ne esnafı ezdirmeyiz. Onlar karınca değil ezesin. Karıncanın kardeşi var. O da Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
“BÜTÜN DERTLERİNİZİ ÇÖZECEK OLANLAR, GELECEK SEÇİMDEN SONRA ÜLKEYİ YÖNETECEK OLANLARDIR”
“Kimse üzülmesin, erinmesin ve kimse enseyi karartmasın. Dertlerinizi biliyoruz. Ama her derdin var bir çaresi onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi. Bütün dertlerinizi çözecek olanlar gelecek seçimden sonra, biz isteriz ki ilk fırsatta olsun ama gelecek seçimden sonra bu ülkeyi yönetecek olanlardır. Bugün bu ülkeyi yönetenler zenginin dostudur, fakiri görmemektedirler. Bugün bu ülkeyi yönetecek olanlar yoksulun, işsizin ve güvencesizin güvenlik kaygıları ile kendisini desteklemesi için savaş senaryosu üretenlerdir. Biz Atatürk’ün dediği gibi yurtta barışı, dünyada barışı savunan, herkesin kardeşlik içinde geçinmesi gerektiğini savunan, tarihte hep doğru tarafta olmuş, birileri görmezken Filistin davasının yanında durmuş bugün de savunan. Filistin’i savunduğu gibi Ukrayna’daki işgali de lanetleyen, itiraz eden. Dünyanın neresinde kan akıyorsa, o kanın karşısında, zalimin karşısında duran ama Türkiye’yi korkuya teslim etmeyecek olanlar bugün sizin karşınıza geçip ‘Korkmayın, her şeyin var bir çaresi o da Cumhuriyet Halk Partisi’ demektedirler. Bizlerden tüm Türkiye’ye selamlar götürün. Biz bu ülkeyi toplu iğnesi yokken, çakacak çivisi yokken, bir tane ilacı, bir tane aşısı yokken, bu ülkeye fabrikalar kazandıran, rafineriler kazandıran, bu ülkeye uçak fabrikaları kazandıran, lokomotif fabrikaları kazandıran, en yokluk günlerinden, savaşın en bitkin hallerinden, 10 yılda 15 milyon genç kazandıran, ülkenin dört bir tarafını demir ağlarla ören Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. Onlar birinci yüzyılda başardılar. Biz sizinle birlikte, hep birlikte 11 ay önce söz verdik. Gireceğimiz tüm yerel ve genel seçimlerde, ikinci yüzyılda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini birinci parti yapacağız diye. 31 Mart’ta ilk sözü tuttuk. Genel merkezin ışıkları, sizin il binalarınızın ışıkları 19.00-20.00-22.30’da kapanmadı. Sabaha kadar yandı. Kadın kolları tülbentlerini sirkeli suya basıp başlarını bağlamadı. O tülbentlerini mutlulukla ellerinde salladı. Siz de bu inanç, bizde bu inanç, bizde bu örgüt, bu millette bu feraset, bizde bu millet ve insan sevgisi olduktan sonra bu duygu karşıya geçiyor. Siz çok iyi insanlarsınız. Örgütümüz ve üyelerimiz çok iyi insanlar. Mücadele iyiler ile kötülerin mücadelesine dönüştü. Mücadele iyiliğin kazanacağı ama İsmet Paşa’nın dediği gibi ‘Namusluların namussuzlar kadar cesur olması gereken günlere’ dönmüştür. Size inanıyorum, örgütümüze inanıyorum, sizin şahsınızda tüm örgütümüzü ve Türkiye ittifakına oy vermiş ya da gelecekte oy verecek tüm hemşerilerimizi saygı ile selamlıyorum. Sağ olun, var olun. Hepinize iyi yolculuklar diliyorum.”